30 Ağustos 2011 Salı

Extraterrestrial




Katy perry nin E.T. şarkısı bu yazıma gerçekten damga vurdu diyebilirim.Çok uzun zamandır hiç bir şarkıyı bu kadar beğenmemiştim.Mükemmel sözlere, gümbür gümbür bir girişe ve etkileyici bir altyapıya sahip.Çok çok iyi yazılmış bir şarkı bu çok fena yani                                      -a different dimension-


(Allahım insanın photoshop programı yokluğunda nasıl da gözleri dönebiliyor.Bu efendi mezuniyet pozumu da ilk kez burada yayınlıyorum.)
Mezun oldum hemen sonra da memur oldum garip duygular içerisindeyim, kooperatife mi girsem? kredi çekip araba mı alsam? normal memurlar nasıl davranıyor acaba ben de öyle yapsam.dişçi oldum ama adam olamadım.


(çok bir şey istiyor değilim.fıstık benim olucak.)
97-98 model bmw m3 alıyorum kafama koydum çok net yani.40000 civarı ama olsun ne yapalım saçlarım savrulmadıktan sonra ne yaparım ben arabayı zevk verir mi hiç hoş motorları da 3.2 falan ama olsun tüp taktırırım hoş ondan da yeterli verim alamam ama olsun saçlar uçuşur sonuçta.olsun işte olsun yeterki olsun.


Game of Thrones çok iyi olmuş aferin adamlara.gavur yapyo ya.o nasıl bir başarılı cast tir aman yarabbim o Daenerys Targaryen o bal dudaklar, o saç rengi, o karakter, o güç, o güzellik, o etine dolgunluk, o asalet falan yani o çıkınca heyecanlanıyorum bildiğin.Normalde böyle götten uydurma dünyalara fantastik zırvalara pek tamah etmem oturur ben de yazarım böyle dünya ne varki modundayımdır hala öyleyim gene biraz ıkınsam bunu da yazarım zamanında harry potter ı falan yazmışlığım vardır ama bu iyi olmuş yani baya ıkınmam lazım ıkınırken sıçma riskim bile var yani o kadar.Tek tek karakter tahlili yapmak isterdim ama kafa açmayayım şimdi hem daha izlememiş garibanlar vardır.



Madem dizilerden gidiyoruz True Blood en sevdiğim diziydi geçen yıl lakin bu sezon ancak bu kadar sikko olabilirdi son 2 bölümü kaldı bi bok olduğu yok içim çürüdü resmen bu zamana kadar waiting sucks dı artık watching sucks yani o eski vampirlerin queen sophie anne in russell edgington ın godric in hatırı olmasa yemin ediyorum açıp izleyecek iştah bırakmadılar adamda gıçı gırık 1 tane cadının hakkından gelemediler kaç bölümdür nerde o eski vampirler demeden edemiyor insan dunkof bill i kral yaparsan olacağı odur o bon temps li ne anlar krallıktan eski krallar kraliçeler öylemiydi bir sophie anne vardır ki aşığım kadına bu kadar şık kraliçeliği tam yaşayan o saraysa saray güzellikse güzellik hatun varken, krallık vampirlik ve güçte tavan yapmış bir russel edgington varken; godric bebeğim sana hiçbir şey demiyorum sen bi tanesin zaten; bu kıçı kırık malları izlemek tam bir zulüm geliyor bana.eric zaten bi mala bağladı iyice pam desen çürüyor garibim jessica iyice ergen triplerde off off çok mutsuzum harbi haa.kendinize gelin lan vampirsiniz siz.ayrıca -fuck the authority- napıyorsunuz lan siz kimse çıkıpta söyleyemiyor şu lafı vampirsiniz olum siz bu dünyanın sonu cehennem acık asi olun acık kafanıza göre takılın bu ne lan.



Acayip seversin, muhakkak izlemelisin, özünü keşfedersin dediler izledim, Tanrıkent e bayıldım.Tam bana göre bir yer çatışmalar, çeteler, bi dünya kafalar, silahlar, güç mücadeleleri, başına buyrukluk, müzik, dans falan orda yaşasam acayip mutlu olurdum çok net yani.Bir de gerçek hikaye olması iyice kanımı kaynatıyor.Tanrıkentte mi kooperatife girsem.


(o zaman pek üzgün görünmesem de insan durdukça anlıyor)
Ev toplamak gerçekten çok zor işmiş arkadaş ben bunu bilir bunu söylerim.Hem fiziksel hem zihinsel yorgunluğu var bu işin.Kenarda köşede kalmış herşey açılıp bakılıyor, görevini tamamlayanlar yeni bir hayata başlamadan önce atılıyor, mesela okula giderken notlarımı koyduğum, içinden nice kopyalar çekip ittirirken harap olan dosyamla vedalaşırken çok üzüldüm bir garip oldum o kopyanın tatlı heyecanını bir daha yaşayamayacak olmak oturdu içime, bazıları da uzun zaman sonra tekrar açılıp bakıldığında satır satır okunduğunda ağlamaktan gebertse de insanı, aslında bunca zaman arkasında sürüklediği bir yükten başka bir şey olmadığı anlaşılıp atılıyor; mesela ben de bir zamanlar 18 yaşındaydım ve ex allah gani gani belasını versinimle olan msjlaşmaları yazdığım bir defterim vardı ve çok ağırdı attım rahatladım valla.Ev taşımak çok garip olay hakkaten yani hele o odaya son bakış film şeridi gibi geçti olayını yaşattırıyor insana ölüyor sonuçta koca bir parçası hayatının o anda.

Tumblr dünyası çok garip lan orda da ayrı bir kafa yaşıyorlar yani ama genel gözlemlerim erkekler genelde ya gay oluyor aptal saptal modaya dair yada romantik film kareleri paylaşıyorlar; ya fotoğrafçı özenti gençlik kollarından oluyorlar ya da sapık yani o hiç durmayan animasyonlar falan tövbe estağfirullah.Garip yani ne diyeceğimi bilemiyorum.


(olsa da içsek buz gibi shakeli ohh)
Girdiğim zorunlu detoksun bitmesine sayılı günler kala White Russian ı , Chivas Regal i , Jagermeister i ve Keglevich Melon u o kadar çok o kadar çok özledim ki anlatamam.Anam dışarda o white russian içine artık tükürüyorlar mı ne yapıyorlar anlamıyorum işte o tadı evde yakalayamıyorum.O chivas ın odamda asılı reklamı zaten -en değerli yatırım dostluktur. modern zaman kahramanlarına. lütfen sorumlulukla tüketiniz %40 alkol ihtiva eder- götünüzün deliğini bilin burda oturmuş artiz artiz tek başınıza viski içiyorum pozlarına gerek yok gidin iki arkadaş edinin modern zaman bebeleri pehh havaları beni inadına içmeye teşvik ediyor.

üff sıkıldım saat olmuş 5.15 .iyi geceler.

1 Temmuz 2011 Cuma

Flash Flash Flash



Dünyaca ünlü müzisyen ve eğlence adamı Günter' in gayri meşru oğlu beni kırmayıp Ankara-Sakarya barlarında objektiflere poz verdi.


bu da aziz sanatçımızın çıkış parçası.

27 Haziran 2011 Pazartesi

My Body is a Cage




set my spirit free
set my body free

4 Haziran 2011 Cumartesi

Beynimi Sikeyim



insanlar birilerini seviyorlar, onu elde edemiyorlar, buna üzülüyorlar falan feşmekan.ama en azında farkında değiller ki bir hisleri var içlerinde onları yeşerten, ayık tutan, düşüncelerini rahatlatan, bu dünyadan alıp götüren en mükemmel duygu var aşk var.karşılığı olmasa da mutluluk vermese de algılarını açık tutan, heyecanlanmasını sağlayan; saçma da olsa onları uçuran bir nimet var, çoğu zaman onları acıtsa da.acı duymak bile güzeldir hatta çoğu zaman yaşadığını anlarsın umursadığın, senin için önemli olan bir şeyler var ki acıtır; önemsersin bir şeyleri, dünyanın en sikindirik en ossurboktan şeyi de olsa ellerinde atan bir şey vardır.
ama hiçbir şey hissetmemek, hiçbir şeyi önemseyememek, hiçbir kimseye aşık olamamak nedir kaç kişi anlamını biliyor bilemem ama dünyanın en boktan şeyiymiş anladım.bunu deneyimleyerek anlamadım bunu öğrendim konuşa konuşa sora sora düşüne düşüne izleye izleye öğrendim ve beynime bunlara sahip olamadığım için acı çekmeyi programlandırdım ve böylece benim de bir hissim oldu.acı. ama kontrolü kendi elimde olduğu için bu sadece keyif veren bir şeyi arada isteyerek yapmak gibi; indükleyen bir durumda acı çekmek istersem acı çekmeyi sağlayacak butona basma yetkisiyle ödüllendirdim kendimi.

en son 10 dk falan önce şöyle bir olay vuku buldu komik gelecek ama house un 6.sezon son bölümünü ve 7.sezon ilk bölümünü izlemeyi yeni bitirmiştim ki ağlamaya başladım house için hayat çok boktandı ki kendime çok yakın bulurum o herifin davranışlarını üzüldüm falan sonra bunlar cuddy le işi pişirdi ama son 5 dk da falan tekrar bozuluyordu neredeyse hiç siklemedim house tekrar mutsuz olup olmayacağını ama sonra öyle bir i love you dedi ki house ağlamaya başladım hem de kendi isteğim dışında acı çektim ilk defa üzüldüm bir aşka sahip olamadığım için olaylar hisler tamamen beyin kontrolüm dışında gelişti.aşk, önemsemek ve hissetmek ben de olmadığı için gerçekten acı çektim ki bu acı bile bana aşırı derece de zevk verdi.peki house gibi gerçek aşkı yaşasaydım ne olurdu, bu hisleri; diye düşünmek bile aşırı derecede heyecanlandırdı beni.insanlar çok şanslı.

p.s. :bu hikayenin son paragrafında anlatılan kontrol dışı his kazancı durumu uydurmadır hala hiç bir şey hissetmiyor ve önemsemiyorum heyecan olsun diye götümden attım.ama gerçekten ağladım ve neden ağladığımı bulamıyorum işte bu gerçekten kafamı kurcalıyor acaba hangi his bana bunu yaşattırdı.işte ne olabilir diye düşünürken kurduğum senaryolardan biri sadece.

şu an hayatta neler kaçırdığımı bilemiyorum çünkü bu kavramları deneyimleyemedim ama öğrendiğim kadarıyla baya çok şey kaçırıyor olsam gerek eğer bir gün gerçekten bir şeyler hissedebilirsem asıl o zaman bunca zaman neredeymiş bunlar diye kontrolüm dışında baya büyük bir gerçek acı yaşayacağım sanırım.
ama bu nedenini bulamadığım gözyaşları bile baya ağzıma sıçtı diyebilirim.

kontrolü ve düşünceyi tamamen elden çıkarıp kendini bulutların üzerine atmak gibi hisler yumağına atmak nasıl bir duygu acaba.nasıl bir duygu acaba diye düşünürken ve bunları yazarken son derece mekanik ve kıt bir şekilde sadece bulutlara atmak gibi düşünebildiğimi sonradan farkettim.ötesi yok.

p.s.2 :bu aralar bende hafızayla ilgili ciddi problemler var acaba beynimin içinde yanlış giden bir şeyler mi var acaba aşırı yöneldiliğim bir merkez hafıza merkezimi mi küçültüyor ya da ne alakası mı var iş daha mı komplike.off off otur bi de bunları düşün 50 saat sonra ordan başka bişey düşün sonra başka bişey.

sürekli bir şeyler düşünmekten bazen çok yoruluyorum.bazen sikindirik bir sehpaya bakarken bile aklıma milyonlarca şey gelebiliyor evet ve bu da az önce bu satırları yazarken saniyeler içinde vuku buldu.

düşünce hızıma yazdıklarımı yetiştiremiyorum sadece %10 unu yazabiliyorumdur buraya anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki yetmiyor işte bu hız.

p.s.3: acaba bu yazımı bir doktora mı götürsem bir sorun mu var bende.ne sorunu olacak ya yazıya döktüm diye daha mı resmi bir şey oldu yani.ama yok bir problem mi var acaba.normal olarak yaşarken bir problem varmış gibi gelmiyor ama sanırım bu insanların normalim için biraz aykırı bir durum böyle düşünebiliriz.peehh normal olmak için mi doktora görüneceğim.beni ben yapan  bu ki ben böyle mutluyum farklılığımla.

bi de bence birine aşık olmakla mutluluğun hiç bir alakası yok.yani aslında var ama herzaman doğru bir alaka grafiği göstermezler.bi de aşksız da son derece mutlu olabilrsin mutluluk için ona ihtiyacın yok hah işte doğru olan buydu.öfff bence bilmediğim konular üzerinde daha fazla sallamayayım ya güzeldir heralde dünyanın seksle birlikte tek değişmeyen kuralı olduğuna göre.

p.s.4:bi de geçen şey farkettim bu kadar uzun süre klavyeyle içli dışlı olunca klavyeyi de yad etmeden olmaz sonuçta buraya bunları yazabilmemi sağlıyor.türkiye için üretilen klavyelerde bilmiyorum başka ülkelere de yollanıyor mu ama ğüşiöç harfleri klavyenin sonuna resmen sonradan eklenmiş biz kullanabilelim diye bu da teknolojinin çok büyük bir kısmının amerika ve ingilizce konuşan diğerlerinin ellerinde ya da ingilizce konuşanların sayıları çok fazla olduğu için onlara göre yapılmış olduğunu gösteriyor ki her iki durumda da ingiltere kazanır.insanın tek değişmez iletişim aracı dillerini resmen herkese kabullendirmiş ya da dikte ettirmişler.olaya bak ya.hiç bir bok teknolojiye katkıda bulunamıyoruz ve sadece bize sunulan düzmece uyarlama şeyleri kullanabiliyoruz.ya da zamanında dilimizi bütün dünyaya kabul ettirememişiz ki bugün bu uyarlamalarla yetiniyoruz.çüş be nerden nereye geldim altı üstü ğüşiöç harfleri bunu da geçen bilgisyaraım kafayı yediğinde ingilizce klavyeye döndüğünde farkettim aman ne matah olay allahım ne gada mal şeylerle uğraşırum o olayı de anlatırdım ama hatırlamam gereken kısımları olduğu ve onu hatırlarken gene başka bişey düşüneceğim ve onu da yazmak zorunda kalacağım için ve hem 24 saat sürekli bir şeyleri düşünerek yaşamak yeterince zor bişeyken bi de hem bunları yazmaya çalışmak beni çok çok yordu.artık yazmayacağım.

benimle bu 45dk yı paylaştığın için çok teşekkürler klavye sadece basit bir uyarlama tip olsan da.aslında yazmak beni biraz hafifletti beyin yükümü azalttı çünkü yazmakla uğraşırken düşünceleri dizginledim biraz iyi geldi harbi teşekkürler la klavye alınma sinirim sana değildi bugün sinirim vista ya donanım problemim yok çok şükür  he donanımda daha iyi olabilirdi ama olsun vistaya çok sinirliyim bu aralar.format atacağım günü iple bekliyorum daha doğrusu hazırlıklar yapıyorum o gün parti vercem.

öff yeter kapatıyorum.iyi geceler. 02.10 

24 Nisan 2011 Pazar

Akıl Sistemim



Aklın sınırı olmamasını seviyorum,Sınırı olmayan şeyleri çok seviyorum.Hiç bir sınır  istemiyorum hayatımda sınırsız olsun istiyorum ama sonsuz değil.Sınırsızı ben istediğimde bırakabilecekmişim ama sonsuzun içinde kaybolacakmışım gibi geliyor.


Kendi beynime ve aklımın gücüne hayranım ama bu benim akıl sistemim yani kendi sistemimde zirvedeyim.Tabii takdir ettiğim başka sistemler de oluyor ama kendi göreceliliğimde kendi sınıflandırmama göre aşağıdakilere çok acıyorum bu benim gördüklerimi göremeyip bilemedikleri için.Ama onlarda benim bildiklerimden haberdar olmadıkları için aslında kendi sistemlerinin başında oturuyorlar, tıpkı benim de daha üstlerimi bilemediğim gibi.
Hiç muz yemeyen için elmanın en mükemmel meyve olması gibi sanırım.


Herkes bir üst sevide ne olduğundan  hatta üst seviye olduğundan dahi habersiz olduğu için hep zirveye oturtuyor kendini.İşte bu yüzden çok korkuyorum ve hep bir üste çıkmaya çalışıyorum.Çünkü bir kere çıktım ve üst varmış ve üstlerin sınırı  yok anladım.Ama büyü bozuldu muz varmış ve hatta daha fazlası.


Akıl sistemimin doğal olarak zirvesindeyim ama çok daha fazlasına çıkabilirim ve böylece daha çok aşağıda kalana orada kaldığım zamanlara üzülecek olmam garip.


Milyonlarca yeni kapı açıldığında bunları hayranlıkla izleyip, buranın büyüklüğünde kaybolmaktan korkup, gerçekten hazır olup olmadığım tereddütündeyken buraya gelmekte geç kalmış olmanın kızgınlığını yaşadım içten içe.


Kendimce seviye atlayabildiğim için kendi sistemimin zirvesinde ama evren sisteminin küçük bir parçası olduğumu farkettim.Bir anda hem en büyük hem de küçücük oldum.


Sanırım bu kadar çok uçmamak gerek.



19 Şubat 2011 Cumartesi

evdeki huzur

yağmurlu bir günde fırından çıkmış sıcacık mis gibi kokan ekmekle yapılan çok güzel bir kahvaltının akabinde bilgisayarda takılıp, güzel faydalı ilgimi çeken ufkumu açan yazılar okuyup, gazetelere göz atıp, bir şeyler izleyerek, kitabını dergini okuyarak, en sevdiğin albümlerden biri fonda evde sıcacık oturup çayını sütünü  içerek haftanın yorgunluğunu keyifli bir şekilde atıp akşama da arkadaşlarının evine gitme programı yaptıysan eğer evdeki huzur işte zenginlik budur.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Cirque Du Soleil - Güneş Sirki




bundan 4-5 ay önce videolarını ilk defa izlediğimde resmen büyülendiğim, yurt dışının benim için en büyük anlamı olan lasvegas merkezli ve vegas a gitmek için kendime bir sebep daha bulmama neden olan, mükemmel ötesi gösteri.
şubatta istanbuldaymış ama o kadar büyük bir platformu abdi ipekçiye nasıl sığdıracaklar merak etmekteyim doğrusu.
22 tane gösterisi var sanırım ama benim bunların içinde konusu ve trailer ı sebebiyle en çok merak ettiğim 'KA' gösterisi..
başka birşey gelseydi keşke.züğürt tesellisi yapmak gerekirse açıkcası  Saltimbanco çokta ilgimi çekmedi.





Preview the show bu da ka nın trailer ı.


You can see it, you can experience it but you won't believe it!






4 Şubat 2011 Cuma

Sevgili Günlük



şubat tatilinden sonra finalleri olan, 5 er kişi aldıkları staj sözlüsünde 5 yılın bütün protez notlarını ki yaklaşık kıçıma geliyor ve bunlara ek maddeler bilgisi diye sikimsonik dersten de implantın içeriği ne diye güya çok zekice soru sorduğunu zanneden profesörlerin hiç bir kritere dayanmadan seni bırakıp geçirebilme yetkisi olduğu, ki bu daha da sikimsonik sözlüye girebilmek için 2 ay canını vücudunun bütün bölgelerine takıp hastayı kendin bulduğun malzemeyi kendin aldığın hastaya kendin baktığın ve bu süre içinde 4 köprü 6 kron 2 postcore 1 parsiyel protez 1 total protez yapman gereken, hocam vizeme yada finalime 1 puan verirseniz B2 yle geçeceğim dediğin hocanın notlar açıklandıktan sonra bir şey yapamam, sen dereceye mi oynuyorsun, üzülme benim oğlum da böyle A1 leri kaçırıyor diyebilecek garipliğe sahip olduğu ebesinin amı okulumda okumaktan bıktım. öğrenci olmaktan bıktım valla bıktım.22-23 yaşındayım hala okula gidip geliyorum ne melen bir şeymiş arkadaş okula ilk başladığım güne lanet olsun.


kafam taşak gibi okuduğum hiç bir şeyden hiçbir bok anlamıyorum.bütün notlar almanca film üzerine fransızca alt yazı gibi.
ağır bir depresyon hali var üzerimde.
hep evde yalnız takılmayı sevmişimdir ama sıkıldım bundan da sıkıldım.gidip bir manita yapcam otursun köşede ondan bir şey isteyen yok. bir canlı olsun evde. valla üzmem ben onu.ben zaten artık lokum gibi bir insanım.ya ayı gibi gülüyorum, saçma sapan şeyler anlatıp yanımdakilerin kaka çıkarmasına sebep oluyorum, ya ayı gibi milyonlarca düşünceye dalıyorum kendi alemimde şartellerim yanıyor sonra ya da sessizce saatlerce müziğin içine bırakıyorum kendimi.
valla gardaş ne kapris kaldı, ne kıskançlık, ne gereksiz tripler anam hepsi o kadar boş geliyor ki.sadece keyfini çıkarıyorum her şeyin geri kalan her şey konu dışı. 
şöyle bir sevgili olsa arada görüşsek, birbirimizi aramalarla boğmasak, hesap sormasak, herkesin kendi hayatı olduğuna saygısı olsa, görüştüğümüzde sadece aşkın doruklarına çıksak hesapsızca, hiç birbirimizi üzmesek, bunalıp başka yere yatmaya gittiğimde acaba yanlış anlar mı diye düşüncelere girmek zorunda kalmasam, anlattığında dinlese kendinden bir şeyler katsa, anlatacağı bir şeyler olsa, beraber gülüp eğlensek ağlasak koşsak oynasak ama bunların bokunu çıkarmasak her şeyi ayarında az dozunda özleye özleye bir anda yitirmeden yaşasak, saçma bir şey dediğimde hadi be sende siktir git dese ve buna saatlerce gülsem, uçurumun kenarından beraber atlasak ama el ele tutuşmadan beraber atlasak ama herkes kendi başına kendi zevkini yaşayarak atlasa ama bu zevki beraber yaşasak sonra yaşadığımız zevki paylaşsak.
yani bir sevgilim olsun istiyorum ama bir yapışık ikizim değil, hayatımın yarısı değil, olmazsa olmazı değil.hayat pastamı keki değil sadece onu daha güzel kılacak kestanesi olsa.öyle bir şey işte.
bak şimdi bir an neşem yerine geldi öyle birini hayal ettim de çalgı çengi diye bir film gelecekmiş 18 şubatta tam angara havası trailer a bayıldım, repliğe gel:
belki namaz gılmıyoz, oruç tutmuyoz, zekat vermiyoz, hacca gitmiyoz, alkol alıyoz, zina yapıyoz, ot içi... la bebe biz nası adamlarız ya?
bu nası bi dünya ya.ben eskiden çok katnemdim, çok keskin sınırlarım vardı iyi ile kötü arasında çok belli bir çizgi vardı, çok hararetliydim, çok üzerdim etrafımdakileri, agresiftim, dediğim dedik öttüğüm düdüktü ama şeytan tüyüm de vardı bırakıpta gidemezlerdi.babamın bu özelliklerimi törpülemek için ramazan çadırına beni gönüllü yemek dağıtıcısı olarak yazdırması ve bunu yazın ortasında 1 ay yapmam bile iflah etmedi beni.ama bi gün algım öyle bir açıldı dünyam öyle bir değişti ki öyle bir eşitlendi öyle bir her şeyin olabilitesi oldu ki kafamda ve öyle bir hep bu kafada yaşamaya başladım ki ohh be işte bee dünya mükemmelmiş ne nefret var ne kin ne çizgiler sadece rahat var mutluluk huzur var modunda bir insan oldum valla.hatta son derece geniş karınlı kadim dostum es ile kons kadınları hakkında konuşurken o bu işe son derece tiksinerek bakarken benim düşüncemse o da meslek sadece para kazanmanın bir yolu onun tercihi hadi pavyona gidip bir kadın çağıralım muhabbet edelim çok eğlenceli olur demek oldu.
bu arada az önce playlist hazırlamak çok zor geldiği için stereomood denen dandik siteden angry modunu angara okuyup açtım ve beğendim uzunca bir süre angara havası gibi dinleyerek.içimdeki bu gıroyu ve angarayı çok seviyorum cidden.gerçi sevdirenlere de binlerce teşekkür olsun.
ciddi manada hayattan acayip zevk alıyorum acayip zevk alarak yaşıyorum her saniyemi her nefesimi; acayip eğleniyorum eğlendiriyorum ekşın yaşıyorum yaşatıyorum her şeyi sindirip birazcık değiştirip etrafa dağıtıyorum o kadar sıyırıyorum ki bu kadar yaşamayı severken ölmekten gram korkmuyorum bu yüzden her şeyi yapıyorum bu bana sınırsız özgürlük veriyor.çünkü şu an ölsem pişmanlık duyacağım hiçbir şey yok, keşke şunu da yapsaydım diyecek hiçbir şey bırakmıyorum o anda yapıyorum.
la bide böyle evimde geberir gidermişim sonra neden öldü falan diye araştırırlarken bu siteyi falan bulurlarmış artık binbir şey düşünüp burda okuduklarından bi bokta anlamazlarmış.yok ama benim annem babam üzülür ya.kıyamam. ağlarlar falan ben üzülürüm.neyse ben biraz daha takılayım buralarda.
bu arada acayip bir beyaz mercedesim olsun istiyorum ya 2 kapı üstü açılabilen manuel vites falan.mercedeslerin anahtar yerine küçük çükleri olması beni acayip mutlu ediyor oyuncak araba gibi tak çalışsın ne o kontak falan pöf çok avam.beyaz mercedesim olsun üstü açık.sl serisi bir şey olsun işte.alayına gider..
ben gidiyorum.sıkıldım.iyi günler.


ps: bu yazıyı tamamen stonehead olduğum ve ders çalışmak istemediğim ve kesilecek artık hiç tırnağım kalmadığı için yazdım.kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünü.fotoları da  yazı arasına foto koymayı yeni öğrendiğim ve denemek istediğim için koydum.evet bu arada o mallar benim.